AK Parti Genel Başkanvekili Kurtulmuş sert çıktı: Tam bir zır cahillik!
AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, TRT Haber canlı yayınında, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
AK Parti Genel Başkanvekili Kurtulmuş’un açıklamalarından satır başları:
Biz seçimi bir kere her halükarda 2023’ün Haziran ayında olacak. Erken seçim tartışmalarıyla Türkiye’nin gündeminin meşgul edilmesini doğru bulmayız. Biz parti olarak da her zaman seçime hazır vaziyette çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Çok yoğun bir şekilde, haftanın her günü arkadaşlarımız sahada çalışmaya devam ediyor. Bakanlarımız, partimizin genel başkan yardımcıları, zaten Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız, sürekli sahada farklı illeri dolaşarak hem teşkilatlarımızı hazır hale getiriyoruz hem vatandaşlarımız arasında isteklerini, taleplerini, beklentilerini, tenkitleri varsa bunları dinliyoruz. Toplumun farklı kesimlerine dokunarak 2023’ün hazırlıklarını, hemen ardından gelecek olan 2024’ün hazırlıklarına başlamış vaziyetteyiz.
Pandeminin ilk döneminde hakikaten bu anlamda çok dikkat ederek faaliyetlerimizi sürdürmeye çalıştık. Ama hemen arkasından gelen kongre süreçleri, özellikle her hafta sonu sayın Cumhurbaşkanımızın bir yada iki ilde yapmış olduğu programlar, toplu açılışlar, yine bizlerin her hafta birkaç ilde yaptığımız bu çalışmalar tabii ki doğal olarak çok geniş kitlelerle temas imkanı oluyor. Tedbirleri elden bırakmadan maskeye ve hijyen şartlarına dikkat edilerek çalışmalar sürdürülmeye gayret ediliyor. Çünkü nihayetinde hangi tedbiri alırsanız, hangi yüksek teknolojiyi kullanırsanız kullanın sonuçta siyasetin malzemesi insan olduğu için sadece siyasetçi bakımından söylemiyorum. Siyasetçinin de bire bir irtibatlı olacağı halkımızdır. Ayağına gitmek, görüşlerini almak, onlarla birlikte Türkiye’nin gündemini değerlendirmek siyasette bize motivasyon veren unsurlar aynı zamanda. Bu sorumluluğumuzu yerine getirmeye gayret ediyoruz.
İstanbul sadece bizim için değil bütün siyasi partiler için Türkiye’nin her döneminde en önemli illerimizin başında geliyor. İstanbul sadece kendisinden ibaret değil, bir şekilde oradaki toplumsal yapının kompozisyonu dolayısıyla Türkiye’nin de özeti gibi. Her mahallesinde, her semtinde Türkiye’nin farklı yerlerinden insanların bulunması mümkün. Farklı toplumsal gruplardan insanların olduğu bir mega kentimiz, bir dünya başkenti. Dolayısıyla İstanbul’daki çalışmalarımızı başından beri çok önemli, değerli buluyoruz. Bütün kademelerimiz, hem partimizin ana kademesi hem kadın kolları hem gençlik kolları, şu anda yapmaya çalıştığı arkadaşlarımızın 2023’ün son hazırlığını yapmak. Bu hafta sonu kadın kollarımız yine Kızılcahamam’da bir kamp içerisinde olacak. Mahalle başkanlarımıza, meclis üyelerimize kadar bütün teşkilatlarımızı seçime hazır hale getirmek ve bu anlamdaki eksiklerimiz neyse, kusurlar neyse bunları kısa sürede tamamlayarak yolumuza devam etmek durumundayız. İki üç hafta evvel yaptığımız İstanbul’da sayın Cumhurbaşkanımızın da katıldığı İl Danışma Meclisi çok büyük bir motivasyon sağladı. Orada tekrar çok güçlü bir şekilde teşkilatımızın var olduğunu gördük, çok yüksek enerjisi olduğunu gördük. Aynı şekilde büyük bir motivasyonla 2023’e ve 2024’e hazırlandığını gördük. Her yerde, her mahallede, her sokakta var olarak, bire bir insanlarla ilişkilerimizi kuvvetlendirmeye çalışarak çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Hep şunu söylüyoruz konuşmalarımızda, şimdiye kadar seçimlere girip girdiği her seçimden birinci parti olarak çıkmak, Cumhurbaşkanımız için konuşuyorsak her girdiği seçimden galip olarak çıkmış olmak önemlidir. Bunun çok çeşitli nedenleri var. Sıralarsanız bunun birinci nedeni gönüllere girmeyi başarabilmektir. Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin en büyük başarısı ise buradadır. Şimdi 2023’ün kapısını açacak olan anahtarsa, gönüllerine girmeyi başardığınız vatandaşlarımızın gönüllerinden düşmemeyi başarmaktır. Bu çok daha zor bir iştir. Çok daha büyük emek ister, tevazuuyla, gayretle, istekle her anında milletimizin yanında olmayı başarmaktan geçer. Ana strateji olarak bir şey söyleyecekseniz gönüllerine girdiğiniz vatandaşımızın gönlünden düşmemeyi başarırsak 2023’ü kolaylaştıracağımızı düşünüyorum.
Türkiye’deki şu anda yapılan bütün kamuoyu yoklamalarında AK Parti birinci partidir. Zor bir dönemden geçiyor muyuz, geçiyoruz. Dünyada pandemiyle birlikte başlayan, hemen hemen bütün ülkelerde ekonomik anlamda, toplumsal alanda ciddi sıkıntıların olduğu bir dönemden geçtik. Türkiye de bundan bir şekilde etkilendi. Geçen süreç içerisinde özellikle aralık ayında yaşadığımız dövizdeki aşırı dalgalanmalar ve bunun ortaya çıkarmış olduğu hayat pahalılığının vermiş olduğu bir takım vatandaşımızın üzerindeki olumsuz etkileri biliyoruz. Ama sonuç itibarıyla da burada bu etkilerin ortadan kaldırılması için samimiyetle, gayretle bir mücadele verildiğini vatandaşımız da görüyor. Bu anlamda dövizin tekrar aşağıya doğru gelmeye başlamış olması, Türkiye’de asgari ücrette vatandaşımıza çok güçlü bir desteğin verilmesi, devlet memurlarının maaşlarının artırılması, aynı zamanda temmuz ayında yeniden güncelleneceğinin Cumhurbaşkanımız tarafından bir kez daha ifade edilmesi, yani şu muhalefet propaganda yapmaya çalışıyor ama şu anda yaşanan eksiklikler, olumsuzluklar neyse bunların hepsinin farkındayız. Bunun giderilebilmesi için bütün imkanları seferber ederek vatandaşımızın hayat pahalılığı karşısında alım gücünün azalmaması için ne yapılması gerekiyorsa onu yapmaya çalışıyoruz.
İlk sefer dünya bir ekonomik krizle karşılaşmıyor. Bütün dünyadaki krizlere baktığımız an ne ders çıkardık derseniz, çıkardığımız en temel derslerden biri, eğer tezgah dağılırsa bir daha toparlamak zor. Yani üretimin, fabrikaların, atölyelerin, istihdamın ortadan kaybolduğu bir durum söz konusu olursa ülkeler gerçekten ülkeler orada zorlanır. Çok şükür Türkiye için rahatlıkla söyleyeceğimiz şey şudur. 2021’de dünya ekonomileri arasında en pozitif gelişmeyi sağlayan ülkelerden birisi Türkiye’dir. Büyümesi yüzde 7’nin üzerinde bir büyüme sağlamış olması, 225 milyar dolarlık bir ihracatı temin ediyor olması, tekrar istihdam rakamlarının pandemi öncesindeki döneme dönmüş olması… Bu Türkiye için önemli bir şey. Son açıklanan cari açık 14,5 milyar dolar seviyelerinde. Orada bütçe dengesininm fevkalade olumlu olması, böyle baktığınızda Türkiye üreten, istihdam eden, ihracatını yapan bir ülke. Evet buna mukabil dövizdeki aşırı dalgalanmalar dolayısıyla ortaya çıkan bir takım hayat pahalılıkları var. Ayrıca küresel malların, emtia fiyatlarındaki artışlar dolayısıyla bir takım hayat pahalılığını etkileyen, üretim maliyetlerinin artışları var. Dolayısıyla bütün bunlara baktığımız zaman, sonuçta Türkiye, 2021’i olumlu olarak ayrışmış bir ülke olarak geçirdi. Hangi adımların atılması, ne zaman atılması gerektiğini biliyoruz. Bu anlamda da hiçbir şekilde bir panik havası içinde olmadan, meselenin ciddiyetinin farkında olarak, nereden nereye gittiğimizin farkında olarak bu süreçleri yönetmeye, yönlendirmeye hükümetimiz gayret ediyor ve bu anlamda da halkımızın bire bir taleplerini siyasete çalışmaya gayret ediyoruz.
“Demokrasiyle terörü yan yana getirmek demokrasiye yapılacak en büyük düşmanlıktır”
Dünyanın hiçbir yerinde silahla, bombayla, terörle, anarşiyle demokrasi yan yana durmaz. Ben demokratım ama silahla bunu yapacağım, olmaz. Bomba patlatacağım, adam öldüreceğim, dağda mücadele vereceğim ama ben demokratım, olmaz. Dünyanın hiçbir ülkesinde olmaz. Dolayısıyla demokrasiyle silahı, terörü, terör örgütlerini yan yana getirmek demokrasiye yapılacak en büyük düşmanlıktır. Sadece o hanımefendi için değil, terörle bu anlamda içli dışlı olan, gölgesinde resim çektiren ve irtibatları belli olanların gerçekten demokrasiye zarar verdiklerini, oy aldıkları kitlelerin de hakkını korumak yerine onların da aleyhine bir siyasi anafor oluşturduklarını görmeleri lazım.
Bunu Kılıçdaroğlu ya da bir başka birisi sakın ha üstünü örtmeye kalkmasın. Bu açıktır, tarife bile ihtiyaç yoktur. Terörle, silahla, bombayla demokrasi yan yana gelmez. Gelir diyen yalan söylüyor, gelir diyen demokrasiye en büyük ihaneti yapıyor.
Eli silahlı bir teröristle resim çektiren birisinin varlığı izah edilemez, demokratik kurallar içerisine sokulamaz. Ama madem böyle bir şey söylüyorlar, 2017’den sonra ne olduğunu hatırlatmak isterim. Terörün niçin bölgemizde yoğunlaştığını görmeden, yani PYD’nin, YPG’nin, DEAŞ’ın, diğer terör örgütlerinin, bir takım uluslararası güçler tarafından, hatta müttefikimiz olduğunu bildiğimiz, zannettiğimiz bir ülkenin resmi dairelerinde bile onların sözde elebaşlarının nasıl ağırlandığını, onlara nasıl silah, lojistik, istihbarat, askeri destekler verildiğini bilmeden konuşmamak lazım. Herhalde bunların hepsini sayın Kılıçdaroğlu da biliyordur. Gerçi bir zamanlar PYD/YPG Türkiye karşıtı değildir, Türkiye’ye saldırı mı? Diye demeçler de vermişti.
Göçmen meselesini sadece bir sebep olarak görmemek lazım. Göçmen meselesi birçok ekonomik, siyasi faktörün oluşturmuş olduğu sonuçlardan birisidir. Mesela dünyada bu kadar çok gelir dağılımı adaletsizliği varken, insanların yüzde 0,73’ü dünya zenginliğinin yüzde 70’ine sahipken, yüzde 70’i ise sadece yüzde 3’üne sahipken, Asya’nın Afrika’nın adını koyalım, gariban insanlar yarım bardak temiz su bulabilmek için bir yerlere göç etmek mecburiyetindeyken siz göçmen meselesini engelleyemezsiniz.
İsterseniz çelik duvarlar örün her tarafa ama buna rağmen önleyemiyorsunuz. Birinci sebebi bu.
İkincisi iç çatışmalar. İşte Afganistan, Irak, Suriye önümüzdedir. Suriye’deki, Irak’taki bu çatışmalar olmasaydı milyonlarca insan, Suriye nüfusunun neredeyse yarısı Suriye’den göç etmek zorunda kalır mıydı? Yabancı işgaller olmasa çok net söylüyorum, önce Rusya arkasından ABD Afganistan’ı işgal etmemiş olsaydı bugünkü Afganistan’ın sorunlarından hiçbirisini konuşmayacaktık.
Eğer Amerika Irak’ı işgal etmemiş olsaydı, Irak’taki bu sorunların hiçbirini konuşmayacaktık. Bir taraftan işgaller, bir taraftan iç çatışmalar, bir taraftan bu bölgede bir de son 20 yılda özellikle denendi, önceden de vardı ama adı başkaydı, vekalet savaşları adı altında ortalığı karıştırmaya çalıştılar. Bunu hatta bir dış politika aracı haline getirdiler. Bütün bunları üst üste koyun. Bu gariban ülkelerin insanları hayatta kalmak için, çocuklarını bir şekilde hayatta tutabilmek için göç etmek mecburiyetindeler.
Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir döneminde bu kadar yüksek oranda, içerisine kabul etmiş bir millet yoktur.